Çok tutulan, unutamadığımız çok dizi oluyor ama sizin hikayeniz yıllar geçtikçe daha da değerleniyor gibi… Duygu tarifinizi alabilir miyim?
Zeynep Özkaya: O dönemi, her sahneyi, her yaşananı hatırlamadığım için biraz eski bölümleri izledikçe, annem anıları anlattıkça hatırlıyorum. Annem gazeteleri, dergileri saklamış mesela… Orada okuyunca, “vay be bu kadar seviliyor muydu gerçekten?” dediğim çok fazla oluyor. Ama çok güzel bir duygu tabi… 16-15 sene önceki şeyi hala yad edebiliyoruz.
Gizem Güven: Hiç unutamıyorum. Setteydik. Dizimizin yönetmeni o zamanlar Ersoy Güler, “Çocuklar bakın 35-40 yaşlarına geldiğiniz zaman bu dizinin hala tekrarları oynayacak biliyorsunuz değil mi?” dedi. Ben o an 10 yaşındayım ve o söze pek inanmamış, hatta oldukça tuhaf bulmuştum. Hem içinde bulunduğumuz zaman Zeynep’in dediği gibi fark etmiyoruz hem de o kadar seneden bahsediyoruz diyorum kendi kendime. Şu an 25 yaşına geldim 10 sene kaldı. Böyle bir hikayenin parçası olmakta hala mutlu ediyor tabi…
Hayal dünyanızı zenginleştiren bir çocukluk geçirdiniz sihirlerle… Şimdi hayal dünyanız nasıl?
Zeynep Özkaya: Aslında biz set ortamında o zengin hayal dünyası, periler, sihirli anne değil de daha çok bu bir iş, biz işimizi yapmaya geldik diye düşünürdük. Ortam öyle bir ortamdı. Bir de biz hep ezber yaptığımız için o sahnelerin gerçek olmadığını ayırt etmek zor olmuyordu. Ailenin yetiştirme tarzı da burada çok fark ediyor. Sen bir tanesin, sen çok farklısın gibi yetiştirilirse ki bu da olabiliyor o zaman hayal dünyası çok farklı yerlere gidebilir. Bizim ailelerimiz her zaman, “bu sizin yaptığınız bir iş ama kendi hayatınızda sen Zeynepsin, Gizemsin, Jeniffer’sın, okuluna gideceksin diğer arkadaşların gibisin” diye öğrettikleri için zorlanmadan bugünlere geldik.
Gizem Güven: Bir de bizim kendi aramızda bir özellik var. Mesela bir haber gelir, güzel bir projeden bahsedilir. Bu bir fotoğraf çekimi de olsa biz o an o gerçekleşmeden hayal kurmaya başlıyoruz. Şöyle olsa böyle olsa diye… Ama böyle bir şey olmadan bir araya gelip ya da kendimiz için çok böyle büyük ileri boyutta bir hayal kuralım diye alışkanlığımız da yok.
Jeniffer Boyner: Zaten sette küçüklüğümüz, çocukluğumuz geçti. Hiçbir zaman unutulmaz. Evden çok sette zaman geçiriyorduk. Set aralarında oyun oynuyorduk. Ben de Zeynep gibi her şeyi net bir şekilde hatırlamıyorum ama yine de insanın unutamadığı şeyler var. Oyun kuruyorduk biz o sette.
Zeynep Özkaya: Biz o çocukluğu orada yapıyorduk mesela. Başkası kendi evinde, mahallesinde, komşusuyla oyun oynar. Biz onu sette yapıyorduk.
Jeniffer senin bebekliğin dizide çok konuşulmuştu. Hafızalarda unutulmayan bir yeri var. Şimdilerde geriye dönüp bakınca neler hissediyorsun?
Benim bebekliğimi erkek kardeşim Jordan oynadı. Sonradan ben diziye girdim. 3 yaşında girdim diziye, o da benden 3 yaş küçük. Ama çok yetenekli… Elini sihir yapabiliyormuş gibi yapabiliyordu daha o kadarken.
O dönemin imkanlarında teknolojik imkanlar çok yoktu. Dolayısıyla bizler bebeklik anlarımızı göremiyoruz haliyle… Siz ne hissediyorsunuz bakınca?
Jeniffer Boyner: Ben çok mutlu oluyorum açıkçası çünkü sanki hayatımızı biri filme almış gibi, her anımızı. Biz büyümüşüz, biz fark ediyoruz onları belki izleyiciler fark edemiyordur ama.
Gizem Güven: Geçen bir video çekecektik diziden sahneler izliyoruz ve bir ara boş bulunduk konuşmayı bıraktık sadece izliyoruz. Unutmuşuz o sahneyi değişik geldi.
İzliyor musunuz sahiden tekrarlarını?
Zeynep Özkaya: Ben izliyorum. Son dönemlerde de Sihirli Annem’e ilgi çok artmaya başladı. Eskiye dönüş her zaman vardır ya hep eskiyi özleriz. Dizilerde öyle, modada bile bir eskiye dönüş var. Dolayısıyla son birkaç senedir böyle bir şey oldu. Fakat bu sefer şununla karşılaşmaya başladım; insanlar bana bir bölümden bahsettiklerinde iyi de ben bu bölümü hatırlamıyorum ki diyorum. O yüzden bu şekilde utanmamak adına izlemeye başladım. Gizem’e çok hak veriyorum bazen açıyorum 3-4 bölümü izlemişim.
Sizin toplumun zihinlerinde bıraktığınız kodlar mutluluk üzerine hep… Olumsuz, zor anlarınız olmadı mı hiç? Bu pencereyi de açmak isterim.
Jeniffer Boyner: Kayıplarımız beni çok etkiledi yani Defne ablanın (Defne Joy Foster) kaybı beni çok etkiledi. Çok üzüldüm ve çok genç yaşta hayatını kaybetti. İnsan tahmin edemiyor. Bu günün değerini bilmeliyiz yarın ne olacağını bilmiyoruz. O yüzden çok şaşırdım şok etkisi gibi. İnsan kalıyor ne yapacağını şaşırıyor. O yüzden bu durum beni çok etkilemişti.
Gizem Güven: Hayatımızdan tabi ki inişler çıkışlar oldu. Mesela sete ağırlık veren çocuklardık ama okulu da aksatmıyorduk. Ben bazen yalan değil şöyle düşünebiliyorum benim mesela Sihirli Annem 5. Sınıfta bitti. Ortaokul sürecinde ‘Selena’ vardı, lise giriş sınavlarım vardı. Lisede Sihirli Annem tekrar başladı ve üniversiteye hazırlık sürecimde yine setteydim. Bazen diyorum ki; derslerim de gayet iyiydi. Dershaneye giden bir öğrenci olmadım. Dershaneye giden bir öğrenci olsaydım şu an daha iyi bir okulda daha farklı bir bölümde de okuyabilirdim. Acaba ekrana dönmeyip bir şekilde ona mı ağırlık verseydim? Çünkü gerçekten bir şekilde tanındığımız için bugün bir durum olduğunda atıyorum metrobüse bile bindiğinde arabası yok mu acaba gibi duyumlarla karşılaşıyorsunuz. Çok saçma bir şey ama bunun psikolojisini yönetmek de bir o kadar zor olabilirdi. Biz çok lüks hayatlar zaten yaşamıyoruz ama onun dengesini tutmak zor olabilirdi. Bir de yakın geçmişte bazı konuşulanlara baktığımızda üzücü diyaloglara şahit oluyor. Mesela buluşuyoruz, birlikte fotoğraf koyuyoruz. Biz gerçekten birbirimizi çok seviyoruz. “Siz de Sihirli Annem’den ne çok prim yaptınız” gibi yorumlar yapılıyor.
Zeynep Özkaya: Benim ilkokul dönemimde sürekli doğum günü oluyordu. Benim ilkokulumda ve benim sınıfımda sürekli kim varsa toplanır. Bir yer veya birinin evi belirlenir oraya gidilirdi. Ben bu doğum günlerini o kadar kaçırdım ve o kadar moralimi bozuyordu ki o zaman. O kadar büyük bir üzüntü ki o doğum gününe gidememek o zamanlar. Bir de bazen akrabaların düğünü, nişanı falan oluyor gidemiyorum. Annem de ben küçük olduğumdan benimle birlikte sete geliyordu. Dolayısıyla o da düğün ve nişanlara katılamayabiliyordu. Eş dost alınıyor tabi bu duruma… Hiç kolay değil.
Gizem Güven: Genel tabloya baktığımızda hepimiz için bir şans aslında orada oynamış olmak.
Selena süreci de bence sana Sihirli Annem kadar değer kattı. Selena’da Sinem Kobal ile iyi ilişkilerin olduğunu biliyorum. Nasıl biriydi Sinem Hanım?
Gizem Güven: Çok iyi bir insandı. Sette her günümüz, her saatimiz birlikte geçiyordu. Saçımla oynar halimi hatırımı sorar, niye canın sıkkın diye sorar. Hatta hiç unutmuyorum bir gün sette matematik testi çözmem gerekiyor. Matematiğim mükemmel değildi. Sinem abla geldi beş saniyede çözdü, anlattı… O da üniversite okuyordu. Ertesi gün sınavı var biz o an Ütopya’dayız. Şu an kimseyi yadırgamak için söylemiyorum ama bir Youtube kanalı açıp okulu bırakanlar da olabiliyor mesela. Bu yüzden eğitime öncelik vermek her şeyden kıymetli…
Sizde okumak için bir şevk var. Yüksek lisans yapacağım demiştin değil mi Zeynep?
Zeynep Özkaya: İstiyorum zaten. Önce lisansı bitirelim inşallah.
Aykırı sorular bölümü hazırlamak istedim. Biraz daha sosyal bir içerik olacak bu.
Gizemden başlayalım; Stalk yapar mısın?
Gizem: Yaparım. Çok yapmam. Kendi hesabımdan bazen yorum yazan biri olur vesaire. Beni takip eden insanların sayfalarına bakmayı da seviyorum ya da mesela yurtdışından bir insandır takip etmem ama o gönderiyi kaydeder. Ara ara profiline girer bakarım.
İnternetsiz yaşamak mı? Arkadaşsız yaşamak mı?
Gizem: Arkadaşsız olmaz. İnternetsiz olur. Arkadaşımla ben bir otururum mesela fotoğraf çekmeyi, bir şey koymayı, paylaşmayı unuturum mesela ama internet olmasa olur.
Düşüncelerini herkesin gördüğünü bilmek ister miydin?
Gizem: Yok, istemezdim (gülüyor). Ama herkesinkini okumak isterdim.
Ölene dek her uyuduğunda kabus görmek mi yoksa hiç uyumamak mı?
Gizem: Bugün uyandığımda çok kötü bir rüya gördüm. Hiç uyumamış gibi hissettim o kadar psikolojimi yormuş ki. O yüzden hep kötü bir rüya görmek de hiç iyi değil sanki ya. Uykuya dayanabiliyorsam hiç uyumamak…
İkisinden birini yemek zorundasın. Çürük yumurta mı yoksa kanlı çiğ et mi?
Gizem: Çürük yumurta kokusuna hiç dayanamıyorum. Hani bazen az pişmiş et yersiniz ya… Çiğ et diyeceğim sanırım.
Bu soruyu üçünüze de soracağım çok merak ediyorum. Bir hafta sonra öleceksin ya da kendini dondurup 30 yıl sonra sağlıklı şekilde tekrar yaşamaya devam edeceksiniz ama 30 yıl sonra hiçbir sevdiğin kalmayacak. Hangisini seçerdiniz?
Gizem: Çok zor... Sevdiklerim yok ama insanlar yine var. Bir hafta dolu dolu yaşamak galiba... Ben çünkü anlara çok önem veriyorum. Böyle görüşmek, önceden çekilmiş bir fotoğraf da olsa bu eskiye dönüp insanları ararım etrafımda. Kolay kolay herkese güvenip dost edinemem çok fazla.
Zeynep: Aile faktörü olmasa, sadece arkadaş için deseniz… Sadece arkadaşlardan yola çıksak 30 sene sonra belki yine hayata bağlı kalmaya çalışırsın ama hayatında hiç biri yok bu sefer psikolojim bozulur.
Jeniffer: Ben 30 yıl sonra doğmayı seçebilirim. Merak ederim 30 yıl sonra ne olduğunu.
Saçında asla kurtulamadığın kepeklerinin olması mı, yoksa çatlamış dudaklarının olması mı?
Gizem: Çatlamış dudaklar bence. Çünkü sürekli bir dudak kremi falan sürersin ama o saç problemi bir kız için özellikle sıkıntılı bir şey.
Sevdiğin birinin yüzünü görememek mi, sesini duyamamak mı?
Gizem: Yani ses de önemli bir şey ama yüzünü gördüğünde mimiklerini anlayabilirim. Ya da bir şekilde iletişim kurabiliriz. Yüz olmadığında çok daha zor olur gibi geldi.
Başkasının çarşafında uyumak mı, başkasının diş fırçasını kullanmak mı?
Gizem: Çarşaf tabi ki…
Nasıl intikam alırsın?
Gizem: Ben bir süreç tanırım. Bir süre ben de ona ters giderim yani... Bir şey olur sarılıp barışabilirim de… Nasıl bir şey olduğuna da bağlı aslında…
Çok yakının su sızmıyor arandan, çocukluğun geçmiş, can ciğer dostun en sevdiğini elinden almış mesela?
Gizem: Onlara saadetler dilerim. Ne yapabilirsin ki yani. Gidip de arabasının lastiğini mi patlatayım çok saçma yani. Kendi içimde yaşarım bir yerden sonra kabullenirim. Başka insanlara güvenim kırılır. Hem erkek arkadaşım hem en yakın arkadaşım. Ona zarar verecek bir şey yapma isteğim olmaz yani. Bana sürekli yalan söylüyor veya ben sorduğumda yalan söylüyorsa acımam yani.
Zeynep: Çok yaparmış gibi bir havam olabilir ama çok intikam alma gibi bir özelliğim yok yani. Ben zamana bırakırım. Karakterim öyle değil. Mesela biri gidip benim sırrımı bir başkasına söyledi ben gidip onun sırrını bir başkasına söylemem.
Hiç çöktüğün oldu mu ben nasıl çıkacağım bu ruh halinden gibi?
Gizem: Hiç öyle çok büyük bir yanlış yapılmadı aslında.
Zeynep: Lise döneminde falan herkesin kavga ettiği, canını sıktığı şeyler oluyor. Hani hayatımı psikolojimi ciddi seviyede etkileyecek bir şey olmadı.
Jeniffer: Ben aslında sessiz kalarak en büyük cezayı vermiş olduğumu düşünüyorum genelde de böyle oluyor tepkim. Sessiz kalırım ve ne tartışmaya girerim ne tekrar konunun açılmasına izin veririm. Çeker giderim.
Uçmak mı, zihin okumak mı?
Gizem: Zihin okumak.
Kiminle düet yapmak isterdin Bülent Ersoy mu, Orhan Gencebay mı?
Gizem: Bülent Ersoy. Şarkılarını çok severim. Tarkan’la bir düeti vardı. Kendisini de tanımak çok istiyorum.
Zeynep Özkaya’ya gelelim;
“Düğün insanıyım şimdiden düğün organizasyonlarına bakıyorum” demişsin.
Zeynep: Ben tam bir küçük kız çocuğuydum. Sihirli Annem’de var ya Yavuz için süslendiğim bir bölüm. İşte ben tam olarak böyleydim. Ben bunun aynısını evde ablama yapıyordum. Ablam benden 9 yaş büyük o zaman da çok büyük bir yaş farkı. Onun bütün kıyafetlerini giyerdim. Hatta daha küçükken ablamla annemin rujlarını açık kapaklarını kapatıyormuşum. Ama bu tabi daha küçükken yaptığım bir şey. Terör resmen. Ben tam bir küçük kız çocuğuydum küçüklüğümden beri gelinlik, düğün işte çiçekler falan böyle şeylere bayılırım. Ben bir düğüne gitmekten de çok keyif alırım.
Ölmeden önceki beş dakikanı kiminle geçirmek isterdin?
Zeynep: Annem. Bu arada direkt aile ama... Biz bunu şeye bağladık annemle tabi ki babacığımı ve ablacığımı da çok seviyorum ama. Annemle babam yazlıktalar mesela arıyorum diyorum ki annemi özledim babam diyor ki Allah Allah beni niye özlemiyorsun? Adamcağız alıştı artık. Herkes annesine çok yakındır ama biz gerçekten çok uzun yıllar ben her günümü annemle geçirdim. Biz annemle ona bağlıyoruz.
Senin için yemek yapan birine mi, temizlik yapan birine mi sahip olmak isterdin?
Zeynep: Yemek canım temizlik hiç önemli değil.
6 kez evlenip boşanmak mı hiç evlenmemek mi? Hangisi daha korkutucu senin için?
Zeynep: Benim için hiç evlenmemek daha korkutucu. Hiç evlenmemek çok kötü bir yalnızlık ben çok üzülürdüm kesin çok yalnızım diye. Aman ne olacak canım.
Jeniffer: Bana 6 kere boşanmak daha korkutucu geliyor. Çünkü hiç mi insan tanıyamamışım.
İnternetin olacak ama asla müzik dinlemeyeceksin ya da müzik dinleyeceksin ama asla internetin olmayacak. Hangisi?
Zeynep: Çok tatsız ya bu… Ben müzik dinlemeye bayılırım. Beş dakikalık bir mesafeyi yürürken bile kulaklığımı takar dinleyerek yürürüm. Ama internet de şimdi hayatım olduğu için. Konsere de gidemiyorum. Yok ya müziği seçiyorum ben. Müziksiz bir hayat hayal edemiyorum.
Sabahları makyaj yapmış bir şekilde uyanmış olacaksın. Hangi imkanından fedakarlık yapardın bunun için?
Zeynep: Çok zor hiçbir fikrim yok şu an. Önemli bir şey de vermem yani bunun için 10 dakika erken kalkarım.
Bir tartışma programında İlber Ortaylı’yı alt etmek mi yoksa “Survivor”da şampiyon olmak mı?
Zeynep: Şimdi tabi ki İlber Ortaylı’yı alt etmek müthiş bir durum olabilir ama bunun verdiği baskı da çok büyük. Birincisi İlber Ortaylı’yı alt ediyorsun bu korkutucu bir şey. İkincisi bunun baskısı var o saatten sonra bütün insanların seninle alakalı beklentisi de çok değişiyor. Ama hedef olarak hangi bilgiye ya da güce sahip olmak isterdin dersen eğer İlber Ortaylı kısmını seçerim.
Gizem: Ben Survivor’da birinci olur, işime bakarım. (gülüyor) İlber Ortaylı’yı da çok seviyorum.
Jeniffer: Survivor! Çünkü gerçekten de ben Survivor’a katılmayı isterdim yani. Sona doğru pek olmasa da başlardaki o grupça birinci olma isteği falan.
Jeniffer’a geçelim.
Saygı görmek mi, korkulan bir insan olmak mı?
Saygı görmek.
Müzede yaşamak mı, hayvanat bahçesinin içinde yaşamak mı?
Hayvanat bahçesinde.
Su altında nefes alabilmek mi, duvarların arkasını görebilmek mi?
Su altında nefes alabilmek…
Köpek gibi iyi koku alabilmek mi, kartal gibi iyi görebilmek mi?
Kartal gibi iyi görebilmek.
Ateş mi, Su mu, Toprak mı?
Toprak
Bir gün kaçırılsan kimden şüphelenirdin?
Kimseden şüphelenmezdim. Şu an etrafımda hiç o kadar kötü bir insan yok.
400 yıl öncesinde mi yaşamak isterdin, 400 yıl sonrasında mı?
400 yıl öncesinde. Çünkü bana daha her şey güzel geliyor. Okuduğum bildiğim kadarıyla o giyisiler olsun. O bilinç diyeyim mesela saygı. Her şey daha değerliymiş günümüzden.
Ev oturmaları hiç yapar mısınız?
Gizem: Yaparız tabii… Çok severiz.
Zeynep: Ben annemin günlerine de katılıyorum bu arada. Annemin arkadaşları var bir de kim kimin çocuğu kim kimin komşusu hakimim. Küçüklüğümden beri annem beni hep günlere götürür.
Çocukken şımarık olduğun söyleniyor. Sana da o yıllar çok tatlı geliyormuş. Doğru mu?
Jennifer: Aslında ben küçükken çok yaramazdım. Sette beni tutmak çok zormuş ben de hatırlıyorum eziyet etmişim insanlara. Bundan bahsetmiştim aslında. Şu an sakinim ama o zaman yaramazmışım. Afacan böyle bir orada bir burada hiç yerimde durmuyorum. Hazırcevap.
Hiçbir zaman unutamadığınız çarpıcı bir anı?
Jeniffer: Uyuma sahnem vardı benim. Gerçekten uyumuşum. Odam falan vardı çok da severdim o odanın dekorunu. Sonra orada uyumuşum gerçekten. Çok çarpıcı bir hikaye değil ama komik. Sonra Burcu abla falan uyandırmıştı beni.
Gizem: Ben de bazen uyurdum. Zeynep’in günlük yazma sahnelerinde beni arkada uyuyorken gösteriyorlardı ve ben hep uyuyordum böyle .
Mesela Cem saçını çekerken gerçekten çekip acıttığı oluyor muydu?
Gizem: Evet gerçekten çekiyordu çoğu zaman ama bazen de böyle tişörtten tutuyordu ben kendimi geri itiyordum da yine bir şeyler oluyordu yani.
Jeniffer: Ben çok kıskanırdım hep Gizem’in saçları sapsarı beline kadar böyle. Kıskanmak derken saçım hep düz olsun isterdim. Maşa yaparlardı, örerlerdi. Allah’ım böyle sinir olurdum küçüktüm çünkü.
Gizem: Bir gün bir programa katılacağız benim saçlarıma fön çektiler. Jeniffer geldi böyle tutup çekmeye başladı ne oldupunu şaşırdım.
Hep iyi mi anlaştınız? Hiç kavga etmediniz mi?
Zeynep: Jeniffer beni bir kere bir merdivenden itiyordu. Öyle bir merdiven ki çok dik ve çok fazla. Orada bir şekilde tuttular onu. Ben mi bir şey dedim onu mu tuttular bilmiyorum. Bir kaos ortamı çıktı o anda.
Bunca yıl sonra bu masada oturmanız çok güzel bir şey, görüşmeniz de öyle. Bunu nasıl sağladınız?
Zeynep: Büyüdükten sonra aramızda hiç kavga olmadı. Bizdeki arkadaşlık öyle değil. Daha aile dostu gibi daha abla kardeş gibi olduğu için daha farklı. Okulda arkadaş olursun her şey söyleyemezsin ama biz birbirimize her şeyi anlatırız. Birbirime karşı da elimizden geldiğince dürüst olduğumuz için.
Jeniffer: Bizim setten sonra okullarımız başladı. Yoğunluk, sınav dönemleri falan biraz bir kopma yaşadık. Kopma derken hayat mücadelesi bir şeyler. Daha sonra gizem bizi tekrar bir araya getirdi. Tekrar buluştuk ve bu bağ hep devam etti.