Günümüzde kullandığımız bazı deyimler aslında bünyesinde çok zengin bir arka planı barındırıyor...
İşte onlardan bazıları
GÜME GİTMEK
Zamanında yeniçeriler suçluları yakalayıp zindana kapatırlarken "Hoooop güm" şeklinde nara atarlardı. Ancak bazen zindana atılanlar arasında masum kişiler de bulunurdu. İşte halk suçsuz bir vatandaş zindana atıldığında, günahsız yere hapse götürülüyor anlamında, "Adamcağız güme gitti" derdi.
2/20
PÜSKÜLLÜ BELA
2. Mahmud döneminde Osmanlı'da fes kullanımının başlamasıyla ortaya çıkan bir deyimdir. Islanınca şekli bozulan, rüzgarda püskülleri göze giren veya sağa sola takılan fes, kullanımı zor olduğu için halk tarafından eleştirilmiş ve uğraşılması gereken zorluve uzun işler için kullanılan bir deyim haline gelmiştir.
3/20
ÇADIRINI BAŞINA YIKMAK
Osmanlı hükümdarları, seferde hizmetlerini beğenmedikleri vezirlerini azletmek için çadırların direklerini söktürüp başlarına yıktırırlarmış... Bu deyim iktidardan düşme anlamında olup, eski Türk geleneklerindendir. Fatih Sultan Mehmet'in Karaman seferi sırasında Mahmud Paşa'nın çadırını başına yıktırması en bilinen örnektir.
4/20
İPSİZ SAPSIZ
Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere çok insan gelir, bunların çoğu da hamallık ya da kazma kürekle çalışacakları işlere girerlermiş. Bir hamal ipi veya kazma kürek sapı tutamayacak kadar beceriksiz olanlar "ipsiz sapsız" olarak itham edilerlermiş. Günümüzde de işi gücü olmayan, elinden bir iş gelmeyen kişiler için kullanılmaktadır.
5/20
DİMYAT'A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLMAK
Dimyat, Mısır'da pirinciyle ünlü bir limandır. Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarın bindiği gemi, korsanlar tarafından soyulur ve adamın bütün altınlarını alırlar. Tüccar, o yıl tarlasındaki bulguları da önceden sattığından kendi ev halkı kışın bulgursuz kalır. Bu olay dilden dile yayılıp bir deyim olarak dilimize yerleşir.
6/20
PARA TIRTIKLAMAK
Eskiden madeni paralar değerli madenlerden yapıldığı için bazı insanlar paraların kenarlarını tırtıklayarak değerli metalleri biriktirip satıyordu. Bu sahtekârlığı önlemek için paraların kenarlarının tırtıklı yapılması gibi önlemler getirildi.
7/20
ESKİ KULAĞI KESİKLERDEN
Hacı Bektaş-ı Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, derviş adayının kulağına küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve dervişler yırtık kulakla dolaşmak zorunda kalırmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş.
8/20
ELİNE SU BİLE DÖKEMEZ
Eskiden, abdest alan ustaların çırakları veya kalfaları, hocaların mollaları, öğretmenlerini öğrencileri eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurdu. İşte bu nedenle iki değerli kişi ölçülürken bilgisi, yeteneği ve zekâsı daha az olan için bu deyim kullanılagelmiştir.
9/20
AVUCUNU YALAMAK
Kışın karlı ve soğuk havalarda inine kapanıp tabanlarının altını yalayarak karın doyurmaya çalışan ayıların hareketinden dilimize geçmiştir. Ayılar kışın yiyecek bulmak zor olduğu içi ayağının altındaki tuzu yalamakla yetinir ve yazı beklemeye koyulur.
10/20
HARİÇTEN GAZEL OKUMAK
Eskiden İstanbul'da yemek yiyip, müzik dinlemek için gidilen yerlerde müşterilerden güzel sesli olanlar aşka gelip otudukları masadan gazel okumaya başlalarmış. Bunlar arasında sahnedeki sanatçıları gölgede bırakanlar da çıkarmış ve bu sebeple disiplini sağlamak için, sahnedeki saz tatımının arkasına, "Hariçten gazel okumak yasaktır" uyarı yazısı asılmış.
11/20
ÇARŞAMBA PAZARINA DÖNMEK
Osmanlı İmparatorluğu döneminde çarşamba günleri Fatih Camii avlusunun duvarından Yavuz Selim'e kadar ki yan sokaklara büyük pazar kurulurdu. Kalabalığı, kargaşayı ve düzensizliği ifade etmek için kullanılan "Çarşamba Pazarı" veya "Çarşamba pazarına dönmek" deyimi buradan gelmekte...
12/20
ZIVANADAN ÇIKMAK
Zıvana, eskiden sigaranın veya tütün çubuğunun ağza gelen kısmına konulan kâğıttan yapılmış boruya ve eşyalarda parçaların birbirine geçmesini sağlayan girinti ve çıkıntılara denir. Zıvanaların ayrılması, eşyanın işlevini kaybetmesine neden olur. Eski İstanbul'da bir olay karşısında "çok öfkelenmek", "delirmek" manasında zıvanadan çıkmak tabiri kullanılmıştır.
13/20
ÇİL YAVRUSU GİBİ DAĞILMAK
Çil, bir keklik türünün adıdır. tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, kendi başlarına seke seke çevreye dağılırlar. Deyimin anlamı da kontrolsüz bir şekilde dağılmak, kaçışmak ve yayılmaktır.
14/20
KISA KES AYDIN ABASI OLSUN
Aba, kalın ve kaba bir kumaş cinsidir. Bir gün Balıkesir'e yolu düşen bir adam, buranın meşhur aba kumaşından bir elbiselik almış, memleketine götürmüş. Elbise diktirmek için terzisine gitmiş. Terzi adamın ölçüsünü aldıktan sonra: "Bu aba hem üstlük hem de şalvar dikmeye yetmez" deyince tepesi atan müşteri: "Yahu nasıl yetmez? etekleri kısa olsun, kısa kes Aydın abası olsun" demiş...
15/20
KOZUNU PAYLAŞMAK
Koz, ceviz demektir. Eskiden Kastamonu'nun iki köyü arasında ortak olarak kullanılan bir cevizlik vardı. Mevsimi gelince iki köy halkı cevizleri paylaşırdı. Ancak her seferinde kavga çıkardı. Eli sopa tutan delikanlılar günlerce kavgaya hazırlık yapardı. Bir ana oğlunun büyüdüğünü anlatmak için: "Benim oğlan, kozunu paylaşacak çağa geldi" derdi.
16/20
KABAK TADI VERMEK
Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan medreseye devam eden talebelere medresinin aşevinde her gün yemek verilirdi. Mevsimi geldiği zaman haftalarca her gün kabak yemeği çıkardı. Sürekli çıkan kabak yemeğinden doğan usanç ile her türlü bıktırıcı hâl için "kabak tadı vermek" deyimi kullanılırdı.
17/20
O DEFTER KAPANDI
Zimem defteri, Osmanlı döneminde bakkal, manav, kasap gibi esnafların tuttuğu veresiye defteridir. Özellikle Ramazan aylarında hayır işlemek isteyenler, esnafa gider ve bu defterdeki insanların borçlarını gönlünden geldiğince öder bazen de tamamen tüm defterdeki borçları öder ve defteri kapatırdı. Hatta 'o defter kapandı' deyimi dilimize bu gelenekten geçmiştir.
18/20
YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNER
Osmanlı döneminde Bağdat'ın ilim merkezi olduğunun vurgulandığı sözdür. Üniversiteleri ve bilim insanları ile adeta araştırma merkezi olan şehir aynı zamanda dönemin eğitim ve kültür merkeziydi.
19/20
HAMAMA GİDER KURNAYA, DÜĞÜNE GİDER ZURNAYA AŞIK OLUR
Kolay ve sıkça aşık olan, sevgisinde kararlı olmayan ve ne istediğini bilmeyen kişiler için kullanılır.
20/20
PÜF NOKTASI
Bir cam ustasının çırağı dteneyim kazandırdığını iddia ederek ustasından icazet ister. Usta, "İşin püf noktasını bilemiyorsun!" der. Çırak dinlemez, ama camları dayanıksız olur ve ustasının yanına geri döner. Ustası onu yeni bitmiş malın yanına götürüp, bir tanesi alır. Camın bir yerinde küçük bir hava kabarcığı vardır. Usta püf diye üfler ve kabarcık kaybolur. Çırağa nasıl üfleneceğini, neresinin püfleneceğini öğretir.