Türkiye Selçuklularının en büyük hükümdarı Alaaddin Keykubad’ın zehirlenerek zamansız ölümü ve yerine ‘alkolik ve beceriksiz’ denen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in gelmesi devletin yükselişini bir anda durduru
1240 yılında Babaîler isyanını büyük bir zorlukla bastırabilmesi Moğollara devletin zayıfladığını göstermişti
Bunu fırsat bilen Moğolların batı ordusu kumandanı Curmagun Noyan’ın görevlendirdiği Baycu Noyan 1242 yılının sonlarında Erzurum’u zapt ederek halkını kılıçtan geçirdi ve baharda Anadolu’ya tekrar saldırmak üzere Mugan’a döndü
Erzurum’un yağma ve tahrip edilmesi olayı Selçuklu halkı arasında derin bir üzüntü ve korku yarattı
II. Gıyâseddin Keyhusrev’in huzurunda yapılan bir toplantıda Moğollarla yapılacak savaş için bağlı devletlerden asker istenmesine ve buna karşılık onlara para yardımında bulunulmasına karar verildi
Fakat karar uygulandığında Halep Eyyûbî melikliği hariç diğerleri paralarını aldıkları halde asker göndermedi
Bahar gelince Selçuklu ordusu Kayseri’de toplandı
Ordu mevcudu 70.000 kişi idi
Sivas’a vardıktan kısa bir süre sonra Halep’ten gönderilen 2000 kişilik yardım kuvveti de yetişti
Tecrübeli devlet adamları ısrarla, ordunun erzak ve silâh dolu olan Sivas’a arkasını vererek mevzilenmesi ve bazı birliklerin de ileriye gönderilerek düşmanın gelişine zorluk çıkarmak için geçitleri tutması görüşünü ileri sürdüler
Fakat sultan çevresindeki genç kumandanların görüşünü tercih ederek ileri gidilmesi emrini verdi ve ordu Sivas’ın 80 km. kuzeydoğusundaki Kösedağ yükseltisine vardı
Burası Erzincan yönünden gelecek bir orduyu durdurmak için en uygun yerdi ve burada yapılacak cesur bir savunma ile Moğol güçleri perişan edilebilirdi
Fakat bu imkân da kullanılmayarak Selçuklu ordusu felâkete sürüklendi
Ertesi gün Selçuklu ordusunun en değerli kısmını oluşturan 20.000 kişilik bir birlik ovaya indi ve şiddetle saldırıya geçti
Moğollar, klasik düzmece kaçış ve çevirme taktiğini uygulayarak Selçuklu kuvvetlerinin âdeta tamamını yok etti
Bunun üzerine mağlûbiyeti haber alan emirler ve devlet adamları vazifelerini yerine getirmeden, hatta sultanın yanına dahi uğramadan savaş alanını terk etmeye başladı
Gece bastırdığında kıyafet değiştiren ve yanına sadece değerli mücevherlerini alan II. Gıyâseddin Keyhusrev Tokat’a gitti
Sabah olunca sultan, vezir ve kumandanların kaçmış olduğunu anlayan ana ordu tamamen dağıldı
Ordugâhta insan kalmadığını fark eden, ancak bunun bir hile olduğunu sanan Moğollar iki gün bekledikten sonra harekete geçtiler ve Selçukluların hiçbir şey almadan kaçtıklarını gördü
Moğolların eline o güne kadar eşine rastlamadıkları çok zengin bir ganimet geçti
Sultanın görenleri hayran bırakan otağı, hazineleri ve vahşi hayvanları ganimet arasındaydı
Moğollar, Kösedağ’da kazandıkları bu ucuz zaferin ardından Sivas ve Kayseri’yi, dönüşleri sırasında da Erzincan’ı tahrip ve yağma edip halklarını kılıçtan geçirdi
Bu olaylar Anadolu’da görülmemiş bir panik havası yarattı
Bu yüzden II. Gıyâseddin Keyhusrev, Tokat ve Ankara’dan sonra onların Orta Anadolu’ya girdiklerini duyar duymaz Antalya’ya, Kayseri’yi kuşattıklarını haber alınca da Menderes kıyılarına kaçtı
Annesi Mahperi Hatun da Kayseri’den hazine, eşya ve câriyeleriyle birlikte Halep’e giderken Ermeniler tarafından yakalanarak Moğollara teslim edildi
Yenilgi gecesi Amasya’ya kaçan Vezir Mühezzebüddin Ali, Baycu Noyan’ın geri dönüşünün hemen ardından bir barış antlaşması yapmak amacıyla yanına değerli armağanlar da alarak Mugan’a gitti
Baycu Noyan barış teklifini kabul etti; imzalanan antlaşmaya göre kıymetli armağanların yanında Selçuklular Moğollara her yıl 3.600.000 dirhem, 10.000 koyun, 1000 sığır, 1000 deve vereceklerdi
Böylece 13. Yüzyılın en kuvvetli merkezi devleti olan Türkiye Selçukluları Kösedağ bozgunuyla tâbi devlet durumuna düşmüş, devlet gelirlerinin önemli bir kısmı her yıl Moğollar’a gönderilmeye başlanmış, bu vergi gittikçe artarak devleti de halkı da yoksullaştırmıştı
İşte bir Türk devletinin kaderini baştan çizen Kösedağ Savaşı’nın hazin hikayesi…