Küresel salgın öncesi son gittiği şehrin Azerbaycan'ın başkenti Bakü olduğunu söyleyen Bedir Acar, yasakların gevşediği şu günlerde ilk gittiği şehrin yine Bakü olmasının güzel bir tesadüf olduğunu söyledi.
Acar sözlerini söyle sürdürdü :
TRT'nin davetiyle Türkiye-Galler maçını izlemek üzere bir grup basın mensubuyla gittiğimiz Bakü'de sokaklar Türk milli takımının afişleriyle doluydu.
açın olduğu gün, Bakü Olimpiyat Stadı'nı dolduran Azerbaycanlı kardeşlerimizin coşkusu ise görülmeye değerdi; bir elde Türkiye, diğer elde Azerbaycan bayrağı...
Şunu hissettim; kardeş ülke için kendi milli takımları ne ifade ediyorsa, Türkiye milli takımı da aynı şeyi ifade ediyor.
Özellikle, Ermeni işgalinden kurtarılan Karabağ zaferi sonrasında, iki ülkenin yüreklerinin daha da kenetlendiğini söylemek mümkün...
Gelgelelim milli takımımız, Euro 2020'de, İtalya'dan sonra Galler'e de yenildi.
Bakü Olimpiyat stadından çıkarken üzüldüğüm şey, o koca stadyumu coşkuyla dolduran Azerbaycanlı kardeşlerimize, biricik dahi olsa, gol sevinci yaşatamamaktı.
Lakin bizleri teselli etmek yine onlara düştü; 'Futbolda bugün kaybeder yarın kazanırsın, Türkiye'nin canı sağ olsun. Biz tek millet iki devlet olarak asıl galibiyeti sahada kazandık, Karabağ'da tarih yazdık. Yarına kalacak olan budur.'
İncelikli bir kardeş tesellisi...
Öte yandan, üzüntülerini ise şu sözlerle dile getiriyorlardı: 'Devlet reislerimiz de maçı izledi, onların huzurunda bari bir gol atabilseydik.'
İşte böyle bir hassasiyet...
Bu bir futbol yazısı değil, ancak bir şeyi itiraf edeyim...
Hayatımda ilk kez stadyumda maç izledim; o da, Bakü Olimpiyat Stadı'ndaki milli maç oldu.
Şöyle bir gözlemim var; maç esnasında hemen herkes birer teknik direktör kesiliyor...
'O oyuncunun yerine şu oyuncu oynamalı, orta saha boş, bu plan işlemez, bizde yıldız futbolcu yok vs...'
Öte yandan stadyumlar müthiş birer sosyalleşme alanı... Bağlantılar kuruluyor, iş konuşuluyor, 'mutlaka görüşelim, şu işe bir el atalım...'
Türkiye, son maçını yarın (Pazar) akşam yine Bakü'de oynayacak.
Galip gelsek bile gruptan çıkamayabiliriz gibi görünüyor; bari kendi adımıza bol gollü bir prestij maçı izleyebilsek...
Gerçi teknik olarak (mucizelere kalmış olsa da) gruptan çıkmak için son bir şans var, ama çok zayıf bir ihtimal.
Sonuç ne olursa olsun, bence, Bakü'de oynanan maçların esas galibi Türkiye adına Azerbaycanlı kardeşlerimiz oldu.
Onların 'tek yürek' desteği sayesinde Türkiye 'evinde' maç oynar gibi bir konfor yaşadı.
Euro 2020'nin bir galibi de TRT oldu.
Gerek maç yayınları, gerekse milli takım haberleriyle takım coşkusunu sürekli ayakta tuttular.
Bu arada gazeteciler olarak, Bakü'de, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren ile birkaç saati bulan sohbetimiz oldu.
Özetle, konuşulanlardan şunu anladım; TRT son derece planlı, seyirci ihtiyaçlarını dikkate alan, saha çalışmaları sayesinde gelecek vizyonu olan uzun vadeli bir yayıncılık anlayışıyla yoluna devam ediyor.
Diziler söz konusu olduğunda ise yapılmayanı yapmak ve kamu yararını gözetmek ön planda...
Bu arada, TRT'nin reyting rekortmeni Teşkilat dizisinin gösterim hakkı için İsrail'de bir televizyon kanalıyla anlaşma sağlandığını öğrendik.
Biliyorsunuz, dizi Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan bir grup kahramanın operasyonları üzerine kurulu...
Biraz ironik olacak ama, İsrail'in böyle bir diziyi merak etmemesi düşünülemezdi!
BAKÜ'DEN SON BİR NOT:
Bakü, Hazar Denizi'ne kıyısı olan güzel bir şehir, mutlaka görülmeli.
Lakin sahilde biraz dolaştığımda, müsilaj değilse bile, neft (petrol) yağlı bir tabakanın deniz yüzeyini yer yer kapladığını gördüm.
Beri taraftan şehirde inşaat sektörü de hızla ilerliyor, binalar giderek yükseliyor.
Kendine göre bir mimari tarzı da var Bakü'nün ve fakat şehrin silüetine koyu bej renk hakim.
Bu da ortaya (çöl-kumu gibi) taş binalarla çevrili, tek renkli, statik bir hava çıkarıyor.
Birbirine benzeyen binalar açısından (benim gözümde) Paris de böyledir mesela...
Bakü, böylesi bir mimari anlayışa teslim olmamalı.
Diyeceksiniz ki Bakü'ye varana kadar sen İstanbul'daki curcunaya bak!
Onu zaten hiç sormayın!
Kurgu: Kerim Yıldırım